Kişinin; aldığı enerjinin harcadığı enerjiden fazla olması durumunun kronikleşmesi ile yağ kütlesinin yağsız kütlesine göre artış göstermesi obezite olarak tanımlanmaktadır. Obezitenin kronik tablosuna, genetik faktörler, yaş, fiziksel aktivite, sahip olunan kronik hastalıklar, kullanılan ilaçlar ve çevresel faktörler gibi pek çok durum etki etmektedir. Çevresel faktörler; kültürel faktörler, sosyal faktörler, kişisel faktörler, biyolojik faktörlerin kompleks etkileşimi ile ortaya çıkmaktadır.
ÇEVRESEL FAKTÖRLER
Sosyal Faktörler Kültürel Faktörler Kişisel Faktörler Biyolojik Faktörler
Sosyal değişimler Sağlığı önemseme Diyet Diyetin yağ miktarı
|
Ekonomik değişimler Yemek seçimi Egzersiz Alınan kalori
|
Şehirleşme İmaj Vücut ağırlığı Fiziksel inaktivite
|
Stres
|
Endüstrileşmeye başlayan toplumlarda besinlere ulaşılabilirliğin artması, değişen beslenme kültürü, çalışma hayatı; işlenmiş ve yüksek doymuş yağ içeren besinlerin tercihini, tüketimini artırmaktadır. Bununla beraber; kişisel taşıtların, toplu taşıma araçlarının artması, masa başı uzun saatler çalışma gibi faktörler bireylerin hareketini kısıtlamaya başlamıştır. Enerji alımının artması, harcanan enerjinin azalması kilo artışına neden olmaktadır. Aşırı yeme, dışarıda yeme oranının artması, öğün atlama gibi nedenler yağ ve şeker içeriği yüksek, enerjisi fazla olan yiyecek ve içeceklerin tüketiminin artmasına neden olmaktadır. Tüketilen porsiyonların büyümesi, porsiyon algısının bozulması, hızlı yeme, yemek anında başka şeyler ile ilgilenme(televizyon izleme, telefon ile ilgilenme, sohbet etme) farkında olmadan alınan enerjinin artmasına neden olmaktadır.
Obezite ile ilişkili olan beslenme ve fiziksel aktive faktörlerinin; sağlık çalışmalarının, şehirleşmelerin, sosyal çevrenin değişmesi ile değişiklik göstermektedir. Sürekli değişen bu faktörler obezite prevalansının artmasına da neden olmaktadır. İnsanların sosyal hayatlarında; görüşmeler esnasında yedikleri yemekler, içilen kahvelerin yanında tüketilen tatlılar, gün içinde tükettikleri atıştırmalıklar(bisküvi, çikolata, cips, asitli içecekler) bireylerin farkında olmadan kilo almasına neden olmaktadır. Fiziksel aktivitenin ciddi şekilde azaldığı günümüzde kilo artışına engel olmak, var olan kiloyu kaybetmek için spor merkezlerine ilgi artmaktadır. Beslenme uzmanlarına danışılmadan uygulanan yanlış diyetler(şok diyetler, çok düşük kalorili diyetler) çok fazla uygulanması kişilerin metabolizmalarında defektlere neden olmaktadır. Bu defektler kilo vermeyi zorlaştırmakta, kilo almaya meyili artırmaktadır. Dünya üzerinde obezite prevalansı farklılık göstermektedir. Uzak Doğu ülkeleri gibi popülasyonlarda obezite oranı çok düşükken, ABD gibi popülasyonlarda çok yüksek olması kültürel farklılıklardandır. Uzak Doğu ülkelerinde yağ oranı az, sebze-meyve oranı yüksek sağlıklı beslenme sistemi kültür edinilmiştir. Atıştırmalıkları dahi sağlığa uygun olarak hazırlanan bu toplumlarda; beslenme ve fiziksel aktivite politikalarına ve eğitimine önem verilmektedir. ABD gibi pooülasyonlarda ise; doymuş yağ, trans yağ içeriği yüksek, sebze-meyve tüketimi az, işlenmiş gıda tüketimi fazla beslenme sistemi kültür haline gelmiştir. Obezitenin ciddi bir sağlık sorunu olduğu bu ülkelerde, obeziteyi iyileştirmek için çeşitli politikalar yapılmaya ve kişilere beslenme eğitimi verilmeye başlanmıştır. Fakat; obeziteyi ve komplikasyonları tedavi etmek, alışılan beslenme kültürünü değiştirmek zor ve uzun bir süreçtir.
Çevre faktörlerinin obeziteyi artıması sebebiyle 1990’lı yıllarda “obezojenik çevre” kavramı ortaya çıkmıştır. “Ev, iş yeri, okul ve sosyal çevrede kilo artışına neden olan; istendiğinde kilo kaybının gerçekleştirilemediği ortam.” Olarak tanımlanmaktadır.Obez olan bireyler ile obez olmayan bireylerin yaşadığı çevre karşılaştırılmış, obez bireylerin; obezite için risk oluşturabilecek ortamlara daha fazla maruz kaldıkları saptanmıştır.